1 Eylül 2007 Cumartesi

Porté turuto komerai ilebel di matho!!!

Ekunabel komestimano vugarin papundo. Ulkani, hirayet gillamannel tebuchos kulfin. Jü pûvriğl, di manel das zeain'n beuzoon!

Yiğini şiyçhin casuauoea, dtoğ sztandh saoğno noth o...

Doubrou othouw! Doviğjdane.

27 Ağustos 2007 Pazartesi

Lütfiye Kırda, çayda, bayırda...

Çok fazla da MSN'e kaptırmamak lazım hani...

MSN bir hastalık!

- Hayır ücretsiz iletişim aracı.

- Hayır bir tüketim araç haline dönüştürülemez.

- Ne amaç ile düşündüğünüze bağlı, Sen yor ben döverim gibi yaparsanız olmaz! Olamaz, imkansız! Mümkün değil yani.

- Bir kere, iki kere... Daha kaç kere aynı hatayı yapacaksınız?

- İnsanoğulları size yakışmıyor beyefendi!

- Lütfen, tonunuzu bir silaha dönüştürmeyin, ben sadece şarkınızı dinlemek istiyorum. Yani buyurmak isterseniz elbette... ?

- Beyefendi donunuzun içinden konuşuyorsunuz haberiniz yok! Yukarıda don var, ayaz tutmuş siz, hala domuzların peşindesiniz. İstirham ederim beni yormayın artık.

Hayır, penceresi beyaz olsa n'olacak, olmasa ne!? Ha yani, şunu bilelim ki öyle konuşalım; bu adamlar bunu yaptı mı? Yapmış! Hayır efendim işte, birebir görüyoruz, yaptı... yaptı-lar. LAR! Ları vurguluyorum efendim, hiç bilginiz var mı artık kaç kişi oldular?!

Karabulutları kastediyorum efendim! Mesaj geldi, artık gözümüzün içine dahi soktular fakat halen ses yok. Ne o; Lütfiye hanımlara latife götürteceklermiş, sanki Lütfiye hanımda da bir o eksikmiş gibi. Bu yavrucaklar n'apsın peki? Sen, ben, bizi, bizleri kastediyorum. Gözlerinin içine girdik halen bırak cevap vermeyi, tepki bile vermiyorlar.

- Ne yani esirgiyorlar diye bir de ona mı sinirleneceğiz, belki de karşımızda kendilerini aptal hissediyorlardır. Ne bilinebilir ki?

- Bilinemez, onu kastediyorum. Tepki olmadığı müddetçe bilinmesi mümkün değil. Bu, demek değildir ki, tek uğraşmamız gereken soru bu; her ne şekilde olursa olsun, her hangi bir tepki vermeyi, hangi çeşit sebeple olursa olsun tercih ederlerse etsinler veya, senin teorine dayanarak, maruz kalırlarsa da kalsınlar, gene de bir şeyin peşinde oldukları kesin. Bir amaç için uğraşıyorlar. Bu uğraş her ne şekilde olursa olsun.

- Peki davulları neremizle karşılayacağız?? Sonra, "Herife bak!" diyecekler. "Babasının at arabasını bile düz götüremiyor. Kamçılara elini sürse kıçlar yola girecek fakat, anlayan yok ki! Biz sermaye veriyoruz, bunlar söğüşlüyor. Sermayenin hanımefendisiyle de tanıştırıyoruz, sonra gidiyor tecavüz ediyorlar. Bunlar ne akıllanmaz adamlar ya da, çok mu akıllılarda biz anlamıyoruz ya da kabul etmiyoruz!? Bu duvara işleyen ne jiletler gördük biz, pastel boyaylamı bizi inciltmeye çalışıyorlar?!" demezler mi abi?

7 Temmuz 2007 Cumartesi

Oturarak izlemek istemek

Kapkara perdenin arkasından gelen temmuz sabahı 7'sinin ışığı odamı azıcık aydınlatıyor. Esas görüş izni veren kaynaklar, yaklaşık 50 dakika filan önce yatağımın ucuna taşıdığım televizyon ve olduğu yerde duran bilgisayar monitörüm.

Aklıma geldi de; bazen bir filmi en rahat, en lüks, en sorunsuz, en "siz" pozisyonda izleyebilme şansınız/hakkınız/fırsatınız olsa bile, oturup adam gibi koltuğunuzda (tabi burda koltuk türü çok önemli) izlemeyi tercih ederiz.

İşte, ben de şu an tercih ediyorum da; siz de ediyor ya da hiç ettiyseniz belki birlikte tartışırız diye yazıyorum zaten. Fakat ilk önce durumu biraz açıklamam gerek;

Bazı filmlerde oluyor bu! Bunları yazmak yerine izlemeyi planladığım film de bunlardan biri. Daha önce de bir çok farklı filmde, bir çok defa oldu fakat bugün diğerlerine nazaran daha bir yorgunum o yüzden böyle değerlendiriyorum. Gene, bu filme tam hazırlanmış tüm kablolarımı, bilgisayar ile iletişim araçlarımı, her türlü kumandalarımı, kulaklığımı, sigara, çakmak ve kül tablalarımdan birini, seçtiğim "abur cubur" mahiyetindeki likit ve katı maddeleri, hatta koltuk yastığımı dahi yanıma alarak uzandıktan sonra, tam izlemeye başlayacak iken içimde feci bir "oturarak izleme" ve filmdeki o bayanın, o anki hallerine yoğun bir saygı duyma isteği oluştu. Bayan, oyuncu, konu filan hakkında bir şeyler bildiğimden değil; "Bakayım ne izleyeceğim" diye, programın (Media Player Classic) zaman haritasında kare kare dolaşırken oluşan hisler bunlar.

Fakat hangi film ve hangi bayan olduğunu ve/veya bayana ya da diğer oyunculara ait, dünyevi özelliklerini söylemeyeceğim. Zaten ağzımdan kaçırmamak için, kendim uyguladığım ve sadece kendime uygulanabilir çeşitli yöntemlerle, isimleri kendime unutturacağım. Sadece görüntüleri kalacak aklımda. Eğer ileride tekrar hatırlamak istersem de ne yapacağımı biliyorum ve bu yüzden bunu yapmak bana bir rahatsızlık vermiyor.

Neyse, sonuçta kalktım koltuğuma ve bilgisayar başına, yani televizyonun eski pozisyonunun olduğu yere daha yakın bir yere oturdum. Fakat TV arkada kaldı ve buraya oturduğumdan beri o kadar zaman geçtiki kalkıp TV'yi taşımaya ve buraya getirmeye üşeniyorum -ki ben haklı bir keyif pezevengi olarak artık, bu koltuğa yaz kış demeden ve oturmadan önce, kalın yorganımı koymaya başladım ve alışkanlık yaptı. Bu yüzden onu da tekrar buraya getirmem lazım ve bunların hepsi enerji istiyor.

Yaklaştıkça ısısı daha çok hissedilen "seçimler" var aklımda, o yüzden bu yukarıda bahsettiklerime yetiştirecek enerjim kalmıyor. Düşünün, düşünmek bile gözardı edilmeyecek kadar kalori yakıyor. Bugün toplamda altı hamburger yedim -ki bunun üzerine çeşitli segmentlerde konuşmak gerek- gene de yetmiyor enerji. Fakat bu bahsettiğim bayana da saygı duymak istiyorum... Yani açıkçası ne yapacağımı bilemedim. Deminden beri iki üç kez "Keşke hiç taşımasaydım" dedim içimden fakat, pişman değilim taşıdığıma, hayır. Sadece korkuyorum; eğer oturduğumda da bu sefer yatağa geçmek ister miyim diye, çünkü biliyorum; eğer o televizyonu tekrar taşırsam -2 hamburgere inmiş olacağım ve vücudum dinlenmek isteyecek. Ayrıca bu yorgunluğun sağladığı bir de "eski köye yeni âdet" uyuma riski var. Dolayısıyla saygı duyacaksam bunu da hesap etmeliyim.

Aslında, yattığım yerden kalkma isteğini doğuran etkenler arasında saygıyla beraber; filmin çeşitli yerlerinde üçgen biçimde bacak bacak üstüne atma isteğimin ve oturarak izlediğimdeki görüş açısı ve mesafesinin de etkili olduğunu düşünüyorum. Çünkü yattığım yerde perspektifim kayacak.

Sonunda sanırım televizyonu şu an olduğu yerden bu yana çevirip, koltuğu da ona döndüreceğim... Evet iyi fikir aslında.